Utku KABAKCI'nın 18 Eylül 2025 tarihli yazısı: Davranışsal İktisadın Siyasal İletişime Yansıması

Klasik iktisat insanı “rasyonel” kabul eder. Oysa davranışsal iktisat, kararlarımızın çoğunun temelinde duygularımızın, ön yargılarımızın ve ezberlerimizin yattığı iddiasını ileri sürer. Bu bakış açısı sadece ekonomiyi, tüketimi anlamak için değil; siyaseti çözümlemek için de güçlü bir araç olabilir. Çünkü politikacıların da seçmenlerin de olgulardan ziyade duygular üzerinden harekete geçtiğini söylemek mümkündür.

Siyasi partiler açısından davranışsal iktisat, oy verme davranışını sadece çıkar maksimizasyonuna dayalı olarak değil, algılar, semboller ve duygusal tetikleyiciler ekseninde de anlamaya olanak tanır. Seçim kampanyalarında yalnızca somut vaatlere değil, duyguları harekete geçiren müzik ve sloganlara da başvurulması, duyguların insan karar ve davranışları üzerinde belirleyici olduğuna dair iddiaların dikkate alınması gerektiğini gösterir.

Politikacılar, seçmenlerin “kayıptan kaçınma” eğilimini de göz önünde bulundurur. İnsanlar kazançtan çok kayıptan etkilenir. Bu nedenle bir düzenlemenin getirilerinden çok, olmazsa nelerin kaybedileceğinin altını çizmek ikna gücünü artırabilir. Davranışsal iktisadın savları üzerinden çizilen siyasal iletişim stratejileri bir tür “mühendislik” işlevi görmek suretiyle siyasetçilerin risklerini azaltır, vaatlerinin etkisini artırır.

Danışmanlık hizmeti veren profesyoneller ise davranışsal iktisadın kazandırdığı bakış açısını kitle psikolojisini ölçmek ve küçük dokunuşlarla büyük neticeler almak için kullanır. Örneğin seçmenlerin sandığa gitme istatistiğini yukarılara çekmeyi amaçlayan bir kampanya, hedef kitlesine bunun bir “vatandaşlık görevi” olduğunu vurgulayabilir. Bu, gönüllü katılımı teşvik eden bir “dürtme” tekniğidir.

Peki ya yurttaşlar? Elbette onlar da bu alandan yararlanabilir. Çünkü davranışsal iktisadın sunduğu en önemli armağanlardan biri, kendi zihinsel tuzaklarımızı fark etmemizi sağlamasıdır. Seçmen, adayların bilinçli olarak hangi algısal boşlukları kullandığını anlarsa, daha sağlıklı tercihlerde bulunabilir. Politik kampanyaların sadece gerçekçi vaatlerle değil, dürtmeler ve duygusal işaretler üzerinden yürütüldüğünü görmek, yurttaşları edilgen olmaktan çıkarır, aktif ve sorgulayan bir özneye dönüştürür.

Yukarıda anlatılanlardan kolaylıkla kavranabileceği üzere siyaset de bir anlamda piyasa gibidir. Talep edenler, arz edenler ve aracılar vardır. Davranışsal iktisadın açtığı pencere bu piyasanın görünmeyen psikolojik dinamiklerini ortaya koyar. Partiler bundan oy devşirmek için yararlanırken, yurttaşların da bundan demokrasiye direnç kazandırmak için faydalanması gerekir. Çünkü siyaset dediğimiz performans alanı yalnızca sahneye çıkanların ya da çıkarılanların değil, izleyenlerin de farkındalığına ve katılımına açık olmalıdır.