Betül Gökçe AKGÖL'ün 22 Ağustos 2025 tarihli yazısı: Otuzların Kadını
Yakın zamanda, Türk öykücülüğünün önemli isimlerinden Tomris Uyar ile tanışmamı sağlayan bir kitabı okuma fırsatı buldum. Kitabın ismiyle tam anlamıyla örtüştüğünü belirtmek isterim; “Otuzların Kadını” adeta ince bir zekayla örülmüş bir kurgunun ürünü. Kitap, sekiz biyografik öyküden oluşuyor ve öyküler arasındaki teğet geçişler, kısa film izler gibi bir deneyim sunuyor. Uyar’ın dili son derece zarif ve nazik; öte yandan hayatın her anına dair eleştirilerini, yaşadığı dönemin sosyal ve kültürel koşullarına dikkatle tanıklık ederek aktardığı her cümleden hissediyorsunuz. Kalemi, adeta pamuk şeker gibi; yumuşak, tatlı ama bir o kadar etkileyici.
“Otuzların Kadını” olmanın verdiği deneyimi okumak ayrı bir keyif. Ne kadar eğitimli, sosyal ve karakterli olursanız olun, ne kadar güçlü bir duruş sergilerseniz sergileyin, bu coğrafyada kadın olmanın zorluklarını bir kez daha fark ediyorsunuz. Kitabın bende bıraktığı en derin his ise, insanın “sevilmekten çok anlaşılmak” istemesinin ne kadar gerçek bir duygu olduğuydu. Özellikle son öyküde verilen mesaj, bunu çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Bizim toplumumuz gibi yer yer ataerkil ve geleneksel değerlerin hâkim olduğu yerlerde, kendi ayakları üzerinde duran, öz değerinin farkında olan, kendi işini kendi gören kadın profiline hâlâ alışık değiliz. Çoğu zaman her şeyi başkalarının, özellikle erkeklerin beklentilerine göre yapmak zorunda hissediyoruz; erkeklerin istediği, hayal ettiği kadın olmak ve bunun karşılığında hak ettiğimiz mutluluğu elde edebileceğimizi düşünmek gibi bir algı hâkim.
Kitapta zaman zaman kendinizi, bazen annenizi, hatta anneannenizi görüyor ve onların yaşamından kesitler okuyor gibi oluyorsunuz. İnce anekdotlarla bezeli öyküler, hem geçmişi hem de günümüzü sorgulatıyor.