Hüseyin ALPASLAN'ın 29 Mayıs 2025 tarihli köşe yazısı: Ulu Şehrin Fethi: Fatih’in İlmi ve İrfanıyla Taçlanan Zafer
Tarihin ihtişamlı sahnesinde, medeniyetlerin beşiği olmuş, stratejik konumuyla kıtaları birbirine bağlayan kadim Konstantinopolis, Doğu Roma İmparatorluğu'nun görkemli ve kutsal bir şehri olarak asırlar boyunca varlığını sürdürmüştü.
Zamanın yıpratıcı tesirine rağmen heybetini koruyan bu müstahkem şehir, 29 Mayıs 1453 tarihinde, Osmanlı İmparatorluğu'nun henüz genç yaşta olmasına rağmen engin bir zekâ, sarsılmaz bir irade ve derin bir ilimle mücehhez hükümdarı Fatih Sultan Mehmet Han'ın kararlılığı ve ordusunun fedakârca mücadelesi neticesinde fethedilmiştir. Bu muazzam fetih, sadece bir şehrin hakimiyetinin değişimi anlamına gelmemekte, bilakis Orta Çağ'ın feodal yapılarının sarsıldığı, Rönesans'ın ilmi ve felsefi düşüncesinin yeşerdiği bir dönemin eşiğinde Avrupa için de mühim bir kırılma noktası teşkil etmiştir.
Fatih Sultan Mehmet, atalarının mirası olan cihan hakimiyeti idealini gerçekleştirmek için sadece savaş meydanlarında kılıcını konuşturmamış, aynı zamanda zihinsel derinliği ve ilmi merakıyla da çağının çok ötesinde bir hükümdar profili çizmiştir.
Bizanslı tarihçi Kritovulos'un titizlikle kaleme aldığı vakayinameler ve tarihçilerin kutbu Halil İnalcık'ın Osmanlı tarihine ışık tutan kapsamlı çalışmaları, Sultan'ın yalnızca askeri bir deha olmadığını, bilakis astronomi ilminin karmaşık hesaplarından matematiğin soyut dünyasına, tarihin ibret dolu sayfalarından felsefenin derin sorgulamalarına kadar pek çok alanda dikkate şayan bir bilgi birikimine sahip olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Farklı milletlerin lisanlarını ustalıkla konuşabilmesi, antik Yunan filozoflarının kıymetli eserlerine olan derin vukufiyeti ve ince sanatlara olan içten gelen düşkünlüğü, onu emsali olan diğer hükümdarlardan müstesna bir yere taşımıştır.
Sultan Mehmet’inin ilme olan derin muhabbeti, sadece kendi şahsi merakının tatminiyle sınırlı kalmamış, aynı zamanda kurduğu ve zamanın önde gelen alimlerini, nüktedan şairlerini ve mahir sanatkarlarını bir araya getirdiği divanında da tezahür etmiştir. Bu ilmi meclislerde cereyan eden derinlikli müzakereler, sadece devletin hayati meselelerine çözüm arayışıyla sınırlı kalmamış, aynı zamanda evrenin sırlarının keşfedilmesine yönelik bilimsel tartışmalara, tarihin derinliklerinden çıkarılan derslere ve sanatın estetik inceliklerine dair kıymetli fikir alışverişlerine de ev sahipliği yapmıştır.
Fatih Sultan Mehmet'in bizzat kaleme aldığı edebi eserler de onun engin entelektüel derinliğinin ve ince ruhunun nadide birer nişanesidir. Şiirlerinde "Avni" mahlasını kullanan Sultan, divanında aşkın coşkusunu, tabiatın güzelliklerini ve hikmetin derin anlamlarını işleyen, ahenkli ve manidar mısralar vücuda getirmiştir.
Bu şiirler, onun sadece bir cihan fatihi ve kudretli bir hükümdar olmakla kalmayıp, aynı zamanda hassas bir kalbe ve ince bir zevke sahip bir şair olduğunu da gözler önüne sermektedir. Her ne kadar günümüze ulaşan edebi eserlerinin sayısı arzu edilen seviyede olmasa da dönemin güvenilir kaynakları onun edebi zevkine, şiire olan derin ilgisine ve bu alandaki yeteneğine dair kıymetli malumat sunmaktadır.
İstanbul'un fethi, Fatih Sultan Mehmet'in bu zengin ilmi ve irfani birikiminin, stratejik bir deha ve askeri bir vizyonla harmanlandığı emsalsiz bir zaferdir. Şehrin muhkem surlarını aşmak için döktürülen o güne dek emsali görülmemiş devasa toplar, Haliç'in sularına indirilen ve karadan yürütülen gemiler, uygulanan akılcı ve cesur taktikler, sadece askeri bir zaruretin neticesi değil, aynı zamanda mühendislik ve lojistik alanlarındaki derin bir kavrayışın ve ileri görüşlülüğün de somut birer tezahürüdür. Fatih'in kuşatma boyunca gösterdiği sarsılmaz kararlılık, keskin zekâsı, askerlerine olan sarsılmaz inancı ve liderlik vasıfları, bu çetin mücadelenin nihai başarıya ulaşmasında hayati bir rol oynamıştır.
Hulasa-i kelam, 29 Mayıs 1453 tarihinde vuku bulan İstanbul'un fethi, sadece yükselen Osmanlı İmparatorluğu için değil, aynı zamanda dünya tarihi için de bir dönüm noktası teşkil etmiştir. Bu emsalsiz zaferin ardında yatan sadece ordunun kahramanlığı ve kılıcın keskinliği değil, aynı zamanda Fatih Sultan Mehmet Han'ın eşsiz entelektüel birikimi, ilme olan derin hürmeti, vizyoner liderliği ve stratejik dehası da bulunmaktadır. Onun ilmi ve irfanıyla taçlanan bu muazzam zafer, asırlar boyunca payitaht olmuş ulu şehrin kaderini değiştirirken, aynı zamanda bir çağın kapanıp yeni bir çağın aydınlık ufuklarına doğru ilerlenmesine de vesile olmuştur.